Hazret-i Ali’nin (ra) asrımıza tebessümü

Halis Bey: “Risâle-i Nur hizmetinde Gavs-ı Azam Abdulkâdir Geylânî Hazretlerinin (ks) ve Hazret-i Ali’nin (ra) tasarrufları ve yakın alâkaları var mıdır? Varsa bu hangi özellikten dolayıdır?”

Evliyadan bazılarının, makamlarının kabiliyetine göre kendileri ölmüş olsa bile, kıyamete kadar Müslümanların muhtelif halleri ile İslâmiyet’in inkişafı ile Kur’ân ve İman hizmetiyle yer yer ilgilendikleri, bir kısmının bizzat tasarruflarını sürdürdükleri yolunda güvenilir haberler var. Artık peygamber gönderilmesi devri kapandığına göre, son dinin selâmeti ve buna dayalı olarak beşerin huzuru ve saadeti söz konusu olunca, bir kısım maneviyât büyüklerinin öldükten sonra da tasarruflarını sürdürmeleri, Allah’ın bu ümmete bir şefkatinden ve rahmetinden başka bir şey değildir.

Hazret-i Ali (ra) ve Abdülkadir Geylânî’nin (ks) bu asırda yapılan îmân hizmetleriyle olan yakın alâkası hakkında Hazret-i Üstad, İhlâs Risâlesinde şöyle der: “Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (ra) o mu’cizevârî kerâmetiyle ve Hazret-i Gavs-ı Azam (ks) o hârika kerâmet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binâen iltifat ediyorlar. Ve himâyetkârâne tesellî verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binâen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz. Onuncu Lem’a’daki şefkat tokatlarını tahattur ediniz. Böyle mânevî kahramanları arkanızda zahîr, başınızda üstad bulmak isterseniz, ‘Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi nefislerine tercih ederler’1 sırrıyla, ihlâs-ı tâmmı kazanınız. Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize—şerefte, makamda, teveccühte, hattâ menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde—tercih ediniz. Hattâ, en latîf ve güzel bir hakîkat-i îmâniyeyi muhtaç bir mü’mine bildirmek ki, en mâsûmâne, zararsız bir menfaattir; mümkünse, nefsinize bir hodgâmlık gelmemek için, istemeyen bir arkadaş ile yaptırması hoşunuza gitsin. Eğer, ‘Ben sevap kazanayım, bu güzel meseleyi ben söyleyeyim’ arzûnuz varsa, çendan onda bir günah ve zarar yoktur, fakat mâbeyninizdeki sırr-ı ihlâsa zarar gelebilir.”2

OKU:   Mazluma Allah yeter!

Üstad Hazretleri, Sünûhat’ta, İslâm’ın geçireceği bâdireler ve geleceği hakkında toplanan selef-i sâlihîn ve her asrın temsilcilerinin içinde bulunduğu bir mânevî meclisle “felâket ve helâket asrının adamı” sıfatıyla görüşme yapar. Bu görüşmede Müslümanların mağlûbiyetlerinin sebepleri ve gâlibiyetlerinin ön şartları kritik edilir, görüşülür, tartışılır. “Felâket ve helâket asrının adamı” sıfatıyla Bedîüzzaman Hazretleri, asrına ait mânevî buhran ve problemler ve çözüm yolları hakkında tabir câizse mânevî bir seminer verir.3

Bu mânevî seminer notlarından anlıyoruz ki, bu asırda İslâm’a ait her hareket, her adım, her aydınlık, her ışık, her muvaffakiyet, her başarı, her ders, her gayret, her himmet, her nefes; “selef-i sâlihîn âlimleri” tarafından dikkatle izleniyor, ilgi ile takip ediliyor. Kur’ân hizmeti için “bir adım” da olsa gayret gösteren herkesin sırtı himmet duâsı ile sıvazlanıyor.

Bize; Üstad Hazretlerinin ifâdesiyle, “ihlâs-ı tâmme” içinde hareket etmek kalıyor. Yani her adımımızda, her dersimizde, her işimizde, her hizmetimizde, her himmetimizde, her gayretimizde, her nefesimizde “tam ihlâs”ı kazanmak ve bunu kalıcı kılmak zorundayız. Bu hizmetin ihlâsla yürütülmesinin önemindendir ki, Üstad Saîd Nursî Hazretleri, ihlâsa büyük ehemmiyet verir, İhlâs ve Uhuvvet meseleleri için üç müstakil risâle telif eder, İhlâs Risâlesinin en az on beş günde bir okunmasını, gerekleri ile titizlikle amel edilmesini ve bunun aslâ ihmal edilmemesini ister. Yoksa asırlar ötesinden gıpta ile ilgi gösterilen, duâ ile nazar edilen ve himmet ile bakılan bir hizmet olma liyâkatini kazanabilir miydi?

OKU:   Risale-i Nur galiptir, ama biz imtihandayız!

Şimdi ihlâs zamanıdır. Biz, yapmamız gereken hizmeti ihlâs ile yapar, atmamız gereken adımı ihlâs ile atar, göstermemiz gereken çabayı ve gayreti ihlâs ile gösterir, bulunmamız gereken derslerde-–Allah’ın izniyle—ihlâs ile bulunmaya muvaffak olursak; Allah dostlarının, evliyânın, mâneviyat büyüklerinin, her asrın mebuslarının ve selef-i sâlihîn âlimlerinin tasarruflarını da, duâlarını da, himmetlerini de, hoş nazarlarını da, teşvik sıvazlamalarını da, sevgilerini de, şefkatlerini de; inşâallah üzerimizde hissedebiliriz.

Dipnotlar:

1- Haşir Sûresi, 59/9

2- Lem’alar, s. 166

3- Sünûhât, s. 41

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir