Celâlî ve Cemalî isimler

Ankara’dan Hanım okuyucumuz: “Risale-i Nur’da bahsedilen Celâlî ve Cemalî isimler nelerdir? Bu isimlerin tecellileri, varlıklardaki ve insanlardaki yansımaları ve sonuçları hakkında neler söylenebilir?”

Allah Teâlâ hem sonsuz Celâl ve İzzet Sahibi; hem de nihayetsiz Cemal ve Güzellik Sahibidir. Her iki sıfat grubu da mevcudat üzerinde kayıtsız, hadsiz ve sayısız tecellilere sahiptir.
Cenâb-ı Hakk’ın ezelî sıfatlarının Celâlî ve Cemalî olmak üzere genelde iki türlü tecelliye sahip olduğunu beyan eden1 Bedîüzzaman, “Bismillâhirrahmânirrahîm” kelimesinde yer alan “Allah” kelâmının “Celâl” lafzı olduğunu ve bu kelâmdan Celâl silsilesi tecelli ettiğini; diğer iki isim olan “Rahman ve Rahîm” kelâmlarından da Cemal silsilesi tecelli ettiğini kaydeder.2
“Bismillah” cümlesini Vâhidiyet ve Ehadiyet tecellileri açısından da ele alan Bedîüzzaman, Kur’ân’ın varlıklar âlemini kuşatmış olan Vâhidiyet içinde akılları boğmamak için daima Vâhidiyet içinde Ehadiyet cilvelerini gösterdiğini beyan eder. Üstad hazretleri Vahidiyet ve Ehadiyet ıstılahlarını güneş misaliyle açıklar. Buna göre, güneşin bütün dünyayı ihatasındaki birlik ile zerrecikler, cam parçacıkları, damlacıklar ve şeffaf şeyler üzerindeki cilvelerinde gözden kaçmayan birlik arasında aslında fark yoktur. Ancak güneşi bir bütün olarak kavramaktan aciz kalan kimsenin, şeffaf şeyleri dikkatinden uzak tutmaması gerekir. Şeffaf şeylerdeki güneşin yansımalarına dikkat ettiğinde güneşi yedi rengi ile birlikte kavramış olur. Çünkü bütün dünyayı kuşatan güneş, aynı zamanda cam parçacıklarında da yansımakta ve yedi rengini göstermektedir. İşte–temsilde hata olmasın—Cenâb-ı Hakk’ın bütün isimleri Vâhidiyet itibariyle bütün kâinatı kuşatmıştır; Ehadiyet itibariyle de her zerrede, her küçük şeyde, her çiçekte, her hayat sahibinde, her insanda yine ekser isimleri tecelli halindedir. İnsan aklı koca kâinatı havsalasına sığdıramaz ve Bir Yaratıcısı olduğunu kavramaktan aciz kalır ise, Kur’ân’a göre çözüm, küçük varlıkları insanın dikkatine arz etmektir. Kur’ân, aklın boğulmasını önlemek için insan aklının kavrayabileceği küçük varlıklar üzerinde Allah’ın isimlerinin ehadiyet cilvelerini, yani Allah’ın birliğinin küçük şeyler üzerindeki tezahürlerini gösterir. İşte “Bismillah” kelâmındaki Celâl lafzı olan “Allah” ismi Vâhidiyet’e, yani Allah’ın isimlerinin bütün kâinat üzerindeki nüfuzuna ve hâkimiyetine; “Rahman ve Rahîm” isimleri de Ehadiyet’e, yani Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin küçük parçacıklardaki, yani bitki, ağaç, hayvan, insan… vs. bütün hayat sahiplerindeki birlik, şefkat ve rahmet tecellilerine işaret eder.3
Bir diğer ifadesinde Bedîüzzaman, Vâhidiyetin Celâl tecellisini; Ehadiyetin de Cemâl tecellîsini gösterdiğini kaydeder. Bu durumda ekseriyetle nevilere ve külliyata, yani bir bütün olarak kâinata ve küllî şeylere Celâl sıfatı ve Celil ismi; mevcudatın cüz’iyâtına, yani bütün küçük varlıklara, yani kâinatın fihristesi niteliğindeki küçük hayatçıklara da Cemal sıfatı ve Cemil ismi tecelli eder. Bazen de Cemal, Celâl’den tecelli eder. Yani büyük varlıkların azametinde bir güzellik, büyüklüğünde bir rahmet, haşmetinde bir nezahet vardır. Büyüklüğü ve azameti Celâlî isimlerden ise, güzelliği ve rahmet eseri oluşu Cemali isimlerdendir. Aynı zamanda Celâl içinde Cemal tecellisine, Cemal içinde de Celâl tecellisine şahit olmak mümkündür. Yani Celâl ne kadar Cemil ise; Cemal de o kadar Celil’dir.4 Küçüklerde tezahür eden Celâl ve İzzet izleri de gözden kaçmamalıdır. Meselâ sinek öyle onurludur ki, izzet ve onuruyla, Celâl ve İzzet Sahibi olan Allah’ın eseri olduğunu âdeta haykırır!
Üstad Saîd Nursî’ye göre, güneş ve arş gibi büyük cirmler, haşmet lisanıyla “Ya Celil! Ya Kebir! Ya Azim!” diye Allah’ı zikrederler. Sinek ve balık gibi küçücük hayat sahipleri de rahmet lisanîyle, “Ya Cemil! Ya Rahîm! Ya Kerim!” diye Allah’ı zikrederler.5 Buradan hareketle Kebir, Mütekebbir, Azim, Cebbar, Kahhar, Kâbıd, Hâkim, Melik, Adl, Kadir, Kaviyy, Muktedir, Müntakım, Vâhid, Dârr gibi haşmet, azamet, ulviyet, büyüklük, hâkimiyet, kudret, kuvvet, ihtişam, kahır, tenzih, tesbih, havf, azab, korku, heybet ve tekebbür ifade eden isimlerin Celâlî isimler olduğu; buna karşılık Rahman, Rahîm, Kerim, Selâm, Mü’min, Müheymin, Gaffar, Rezzak, Latif, Halîm, Şekûr, Vedûd, Mukît, Mücîb, Muhyî, Ehad, Tevvâb, Afüvv, Raûf, Muğnî, Hâdî, Nûr gibi rahmet, şefkat, merhamet, mağfiret, cevap vermek, acımak, güzellik, hoşnutluk, rızâ, sevgi, muhabbet, bağışlamak, tezyin, hamd, lütûf, terğib, recâ ve ümit ifâde eden isimlerin ise Cemâlî isimler olduğu söylenebilir.6
Kâinatta zıtların birbiriyle mücadeleleri, büyük şeylerin haşmet ve gösterişi, güzel olanların ise nezahet ve cazibesi bu iki sıfat ve isim grubunun muhtelif tarzlardaki tecellilerini nazara verirler. Bu bağlamda, her şeyde görülen sürekli tegayyür ve değişiklik kânunu; her şeyin her an tekâmül, değişme, gelişme, büyüme ve farklılaşma içinde oluşu; iyilikle kötülüğün, güzellikle çirkinliğin, aydınlıkla karanlığın, nûr ile nârın, hidâyet ile dalâletin hep birbirine mütecâviz ve müdâfî vaziyette bulunmaları da Celâlî ve Cemâlî isimlerin tecellîlerindendir.7

OKU:   Cenneti isteriz; ama dâvâ edemeyiz

Dipnotlar:

1- İşârât’ül-İ’câz, s. 66;Lem’alar, s. 84.

2- İşârât’ül-İ’câz, s. 21.

3- Sözler, s. 15.

4- Mesnevî-i Nûriye,   s.178, 181, 183.

5- Mektûbât, s. 228.

6- İşârât’ül-İ’câz, s. 66’dan istifâde ile

7- Lem’alar, s. 84.

Benzer konuda makaleler:

image_pdfimage_print

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir